Mantık Hatalarına Örnekler -1

Tarihte olduğu gibi günümüzde de, her ne sebeple olursa olsun görüş veya inançlarını “akıl” ile, “bilim” ile, “mantık” ile temellendirmek, ispatlamak, “geçerli” veya “doğru”, haklı kılmak adına çeşitli söylemlerin savunulduğunu, ortaya atıldığını görmekteyiz. Buraya kadar her şey normal gözükse de, ortaya atılan, savunulan söylemlerin kendi iç mekanizmalarına, mantık kurgularına baktığımızda birçok hata (!) ile karşılaşmaktayız. Kişilerin bu hataları yapmalarındaki psikolojik sorunlar, bilgi-birikimsel eksiklikler, ideolojik veya körü körüne inanmalara, kanılara dayalı motivasyonlara da derinlemesine girmeden, sadece sözkonusu hataları ele alıp incelemeye çalışacağız.

Felsefi düzlemden baktığımızda, “akılcılık mı”, “deneycilik/deneyimcilik mi”, “idealizm mi”, “materyalizm mi” benzeri felsefenin temel tartışma konularını burada tartışmayacağız. Konumuz en temel mantık, akıl yürütme hatalarını açığa çıkarmak ile sınırlı kalacak…
“Mantık nedir, hangi mantık doğrudur?” konularında da görüşlerimiz olsa da en temel akıl yürütme prensipleri üzerinden konu tartışılacak.

Mantık disiplini en basit anlamında, “doğru akıl yürütme, düşünme” sanatı veya yol ve yöntemi olarak tanımlanabilir. Mantık hataları, yani düşünme yöntemindeki hatalar “safsata” olarak da adlandırılır. Biz “safsata” gibi sert bir söylemi değil, onun yerine “hata” kelimesini kullanacağız.

Safsata ve çeşitleri üzerine, meraklı kişiler çeşitli temel mantık kitaplarını inceleyerek daha çok bilgi edinebilirler.

Öncelikle, günümüzde en çok yapılan, temel mantık hatalarına bakalım. (Diğerlerine ileride bakılabilir.)

1)Herhangi bir görüşün veya inancın doğrudan, tamamiyle, mutlak bir şekilde karşıtı, düşmanı olarak tanımlanan, adlandırılan görüş veya inancı çürütmek; bazen çürütülemediğinde karalamak, aşağılamak, dalga geçmek vb.; bazen de temel normlara, kurallara, geleneklere, atalardan kalma yargılara veya sözde “fıtrat” olarak addedilen çeşitli kalıp yargılara uymadığı gerekçesiyle reddetmek suretiyle kendi savundukları görüş veya inancın doğruluğunu, haklılığını, geçerliliğini, gerçekliğini ispat ettiğini zannetmek yanılgısı, mantık hatası…

Bu yanılgı birçok iç yanılgıyı içinde barındırır:

*** Birincisi; karşıt, zıt, düşman olarak tanımlanan görüş veya inanç tam olarak bilinip incelenmiş midir? Çoğunlukla böylesine bir bilme ve incelemenin olmadığını görürüz; öyle ki açık, özgür ve tartışma kurallarına bağlı, uygun bir tartışma ortamında sözü edilen karşıtlarla tartışılmadığını, karşıtların saygılı bir şekilde dinlenilmediğini, öğrenilmediğini görmekteyiz… Bu yapılsaydı, belki de karşıt veya düşman olarak addedilenin gerçekte umulan, varsayılan karşıt veya düşman olmadığı görülebilir, anlaşılabilirdi!

*** İkincisi; karşıt belirlemedeki keyfilik, kısayolcu, indirgemeci acelecilik, deyim yerindeyse sahtekarlıktır. Bu madde, birinci madde ile de ilişkili olmasının yanısıra, kendi içinde de tutarsızlıklar taşır. Şöyle ki; karşıt belirlemenin tek otoritesini kendisi kabul eder; ayrıca bugün “A” dediğine yarın “B”, bugün “ak” dediğine yarın “kara” deme keyfiliğini de taşır. Hatta çoğu zaman bu karşıtlar sadece bir “A” ya da “B”, “ak” ya da “kara” etiketlerine değin indirgenerek “A”nın “B”nin, “ak”ın, “kara”nın içerikleri boşaltılıp yozlaştırılarak, karşıtlık eylemi dahi bir “etiket” karşıtlığı olacak şekilde yozlaştırılır. Etikete karşıt olmak kutsal bir fetiş haline getirilir.
Örneğin “bu” zamirinin ardından getirilen “faşist, komünist, sosyalist, solcu, sağcı, dinsiz, ateist, kafir, yobaz, vatan haini, şeriatçı, laik, gerizekalı, aptal, ırkçı, liboş, homo, eşcinsel, pedofil, sapık” vb… tanımlamalar.
Dikkat edilirse, karşıt veya düşman yaratmak, türetmek sadece bir etiketi birilerine yaftalamak kadar kolaydır. Bu kolay işlem gerçekleştirildikten sonra genelde bu işlemi yapanlar zafer kazanmış edasıyla kendilerini ve savundukları, ve genelde “ne” olduğunu bile tam olarak bilmediklerini görüşlerini “güven” altında hissedip bir çeşit tatmin duygusu yaşamaktadırlar!

*** Üçüncüsü; ise bizlere klasik Aristoteles mantığından miras kalma bir yanılgıdır: Karşıtını çürütmenin kendi görüşünü doğru, geçerli, haklı kıldığını kabul etme, varsayma yanılgısı!..
Şöyle açıklayalım:
Bir “A” olsun, bir de “A'” (A değil) olsun. Bu mantıkta “A” ve “A'” doğrudan ve tamamiyle (mutlak anlamda) birbirlerinin zıttı, karşıtı, kabul edilmiş, varsayılmıştır… (Böyle bir şeyin, durumun mümkün olup olmadığı konusu ileride yapılacak mantık eleştirileri yazılarında tartışılacaktır.)
Eleştirdiğimiz mantığa göre eğer “A” yanlış ise kısayolcu, indirgemeci düşünen kimseler “A'”in otomatik olarak, doğrudan ve ebediyyen doğru olduğunu varsaymaktadırlar; oysaki bu düşünme şekli hatalıdır. Bu hatayı yapanlar, üçüncü ve hatta sonsuz olmasa da birçok diğer ihtimallerin olmadığını, bulunamayacağını da varsaymaktadırlar, nitekim günlük hayat pratikleri bizim bu tespitimizin doğruluğunu ispat edecek örneklerle doludur. Şimdi bu hatalı düşünmeye birkaç örnek verelim:

—- “Kapitalizm kötüdür öyle ise sosyalizm iyidir” veya tam tersi “sosyalizm kötüdür öyle ise kapitalizm iyidir” (“iyi”, “kötü” nedir tartışmasına girilmeden)
—- “Ateizm yanlıştır öyle ise teizm doğrudur” veya “ateizm yanlıştır öyle ise Allah vardır” (“doğru”. “yanlış”, “varlık”, “yokluk” nedir tartışmasına girilmeden)
—- “Ahmet aptaldır öyle ise ben süper zekiyim” veya “bu görüşü savunmak aptallıktır öyle ise benim görüşüm en doğru görüştür” (“aptallık”, “süper zekilik”, “doğruluk” nedir tartışmasına girilmeden)
—- “Bunlar vatan hainidir öyle ise biz vatanseveriz” veya “bunlar dinsizdir öyle ise biz dindarız” (vatan hainliği”, “vatanseverlik”, “dinsizlik”, “dindarlık” nedir tartışmasına girilmeden)
—- “Bunlar bilime inanmıyorlar, bunlar akılcı değil, bunlar ahlaksız, bunlar ahlakı temellendiremiyorlar” vb. daha birçok örnek sıralamak mümkündür.

Dikkat edilirse, bu söylemleri ortaya atanların attıkları söylemler gerçekten “doğru” dahi olsalar, bu durum, bu söylemi ortaya atanların savundukları görüşlerin tam olarak (mutlak) “doğru” olduğunu hiçbir şekilde ispatlamaz. Diğer yandan bu söylemleri ortaya atanların sahip oldukları aşırı özgüven (bazı durumlarda da kibir, büyüklenme, küçük dağları ben yarattım edası) bir yana, ortada bir de teori-pratik sorunu bulunmaktadır. Yani; karşıtlarını eleştirdikleri durumların tam tersi durumları kendi hayatlarının günlük pratiklerinde ne kadar, ne ölçüde samimi biçimde uygulayabildikleri sorunu…
Tamamı olmasa da, maalesef, günümüzde en çok ahlak havarisi kesilen kesimlerin, ahlaki yönden en uygunsuz pratikleri gerçekleştirdiklerine şahit olmaktayız. Dünyadaki hakim, yönetici kesimlerin ahlak anlayışlarını (pratik) ve bu kesimlerin kitlelere salık verdikleri (teorik) ahlak anlayışlarını karşılaştırırsak ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılacaktır! Yani kendileri için sahip oldukları “güç” ve “gücün” pratikleri geçerlidir; kitleler için ise salık verdikleri teorik, hayal ürünü, umudu pazarlayan teorik ahlak anlayışları geçerlidir!

Oysaki, bizler için, her ne kadar herhangi bir söylemin, önermenin “doğruluk” veya “yanlışlığı” önemli ve de tartışılabilir olsa da, söylem veya önermenin hayatın gerçeklikleri ile pratik anlamdaki uyumluluğu “geçerlilik” argümanı için en büyük kriter ve ölçüttür! Bu geçerliliği doğrulayan veriler ise ancak, “esas” manadaki bilimsel yöntemlerle elde edilmiş, somut, nesnel gerçekliklere dair olan verilerdir! Esas manadaki felsefe de, benzer şekilde ancak bu verilerin üzerine kurulmuş ama bu verilerle sınırlı kalmayan bir felsefedir.

Böylece, birinci mantık hatamızı temel mekanizmaları ile incelemeye çalıştık.
~~~ devam edecek ~~~

Bu yazı mantık, yöntem içinde yayınlandı ve , , olarak etiketlendi. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

1 Responses to Mantık Hatalarına Örnekler -1

  1. Geri bildirim: Kısa Kısa Felsefi “-izm” Eleştirileri -2: Ateizm | Felsefi Eleştiriler

Yorumlar kapatıldı.